tam zamanında gelen şiir



"ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler,
bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar,
hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar,
okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
gönlünde incelik barındırmayanlar.

ağır ağır ölür öz saygılarını ağır ağır yok edenler,
kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler,
ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar,
daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler,
bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar,
bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar."

Pablo neruda

// ne kadar zaman aradım bu şiiri, yıllar yıllar önce okuyup çok etkilenmiştim. belki o kadar etkileyici değildir sizin için ama ben daha üniversitedeyken okuyup vay demiştim. Ölmemek lazım ağır ağır.
Şimdi tekrar karşıma çıktı, umut oldu, hatırladım o günleri, evet dedim ağır ağır ölmeyeceğim. son ses müzik dinleyip bağır çağır eşlik ediyorum, gerekirse ağlıyorum söylerken, ama söylüyorum. müzik dinlerken yürürsem arada dans hareketleri yapıyorum, kime ne banane etraftan.
Olmayacağını bilsem de peşinden koşuyorum, sonuna kadar uğraşıyorum her şey için. Sanırım bu yüzden o kadar ısrar ettim, o kadar kabullenmedim, ama sonuçta duracağım yeri biliyormuşum onu fark ettim.
Keşke kimse Ağır ağır ölmese, keşke herkes kendi için yaşasa önce, tutkuyla bağlansa bir şeylere.
Ben de ağır ağır öldüm yıllarca, hala arada ölüyorum, ama hedefim ağır ağır ölmemek, bu hayattan sıkılmamak. yaptığım işi sevmek ve yapabildiğimin en iyisini yapmak, günleri saymadan ayları yılları saymadan geçmesi yılların, geri dönüp baktığımda ne yorucu bir haftaydı ne yorucu bir yıldı, ve ne kadar da çok şey yaptım diyebilmek. Sonuçları iyi olmasa da olur, sonuçta bir buçuk yıllık çalışmasını çöpe atmış biriyim, ama öğrendiklerim hep kar kalıyor. kayıp yıllar gibi gözükse de, aslında değil. biliyorum o bilgiler o olaylar o yaşadıklarım bir işime yarayacak bir gün.
İlk okuduğum da, ne yapıyorum ben bölümü sevmeye çalışayım sevmiyorsam bırkayım, seversem devam edeyim demiştim, çünkü o zaman neyi sevip neyi sevmediğimi bile bilmiyordum. sadece yapabildiklerim ve yapamadıklarım vardı, ve ben önüme konan yemeği yemeye çok alışmıştım.
Önüme gelen derse girip öğrenip geçiyordum, seviyor muydum ? bilmiyordum. sevmeden yapamam herhalde demiştim, ama sevmedende yapabilirdim tabi ki beyin bu çalışır ya da çalışmaz.
Sonra düşündüm uzun zaman ölçtüm tarttım, sevmediğimi anladığımda bırakacağım dedim. ama sevmediğimi hiç anlamadım. hatta bazen sevdiğimi bile fark ettim. Keşke deim, insanlar olmasa etrafımda dikkatimi daıtmasalarda hakkıyla öğrensem şunları dedim. beni bir ıssız adaya şu kitaplarla atsalarda anlayana kadar okusam sadece dedim.
Şimdi yazdıklarıma bakıyorum da, bu yolu seçmekle mantıklı bir şey yapmışım. Ha gün olur sevmediğimi hala fark edebilirim, insan bu değişir, şartlar bu insandan daha hızlı değişir. O zaman bırakırım başka işlere başka alanlara bakarım, bulurum yolumu her koşulda, sonuçta simit sat ama severek sat değil mi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bok böceğinin hikayesi.

zamanın tıktıkları

gossip girl vs küçük sırlar