Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

köpurtelim

uzun zaman sonra merhaba tekrar. bu yaziyi artik belli bir kisiye yazmiyorum, kendime yaziyorum diyelim. kendi kendime konusmak yerine kendime yazmak daha mantikli geldi, yazmayinca surekli ayni seyleri konusuyorum. gitgide daha iyi ouyorum baya iyilesiyorum. arada hatta yeni insanlarla tanisiyorum fln baya iyi oluyor. bu ara sosyal olarak ataga gecmeye calisiyorum, diger doktora ögrencileriyle bulusuyorum fln. yeni arkadaslar edinmem lazim, dusuncelerimi zenginlestirmek icin cesitlilik lazim. Bu arada gecen gun biri hic asik oldun mu diye sordu, bende bir kere asik oldum iki kere de sevdim dedim. sonra bir anda özur dilerim uzmek istememistim dedi, dedim uzulmuyor olmam lazim artik, cok oldu biteli ama insan hatirliyor iste. kendime kucuk bir dikis makinasi mi alsam acaba ? bu ara kendime bir patchwork yapasim var, ama elde de yapilmaz ki o meret. örgu ördum iki ay bir bereyi uc kere sokup bastan basladim sonunda bitirdim, simdide iki ucunu bir araya getirip birlestirmiyorum ge

beklentiler üzer

"nasıl seversiniz birbirinizi? mesela oturtup karşısına seni, dikkatlice izledi mi? karşılıklı içilmiş bir kaç sigara, sen derinden bir nefes alırken üstelik gözlerinin içine baka baka, sigarasını üfledi mi? hiç attı mı sigarasını, sen geliyorsun ve ancak sen geliyorsun diye kapattı mı kapısını insanlığa? dizlerine yattı mı? yatmadı de. yattıysa gözlerini dikip yüzüne, âşık âşık baktı mı? bakmadı de. “yakarım lan bu şehri, bu şehir içinde sen varsan şehir, bu kalbim içinde sen varsın diye şehir, yoksa çöl!” diye bağırmadı mı sokağın boşluğunda? yapmadı de. kimse sen gibi olmadı de. siz nasıl sevdiniz birbirinizi? sevmedik de." ahmet yavuz   

Ah'lar agaci

"bir ilaç içsem bari diye düşündüm, biraz kolonya sürünsem, ferahlasam, pencereyi açsam. şöyle bir şey yazdım sonra: yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. berbattı, bir şiire böyle başlanmazdı. iç ses diye söylendim, ardından yıldırım gürses... aptal aptal güldüm bir de buna. ayşecik vazoyu kırıyor ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına. yapıştırsam da parçalarını hayatımın su sızdırıyordu çatlaklarından. karnabahar kızartmıyordu asla başrolde kadınlar. güçlü bir el silkeledi beni sonra sanırım tanrı’nın eliydi. sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, çok şey görmüşüm gibi, ve çok şey geçmiş gibi başımdan, ah...dedim sonra ah! iç ses, diye söylendim çocukken şöyle dua ederdim tanrı’ya: tanrım bana hiç erimeyen, kırmızı bir bonbon şekeri yolla. eski tül perdelerden gelinlik biçerdik kardeşimle kendimize durmadan, olmayan çayları, olmayan fincanlardan içerdik. olmayan kapıları açardık, o